Çocuk ölümü merak eder..

 Hepimiz hayatta kalma içgüdüsü ile doğarız. Haz odaklı olduğumuz için sevdiğimiz, birlikte keyif aldığımız canlılarla olan ilişkimizi sürdürmek isteriz. Bu sebeplerden dolayı ölüm; çoğu insan için zor, korkulan fakat kaçamadığımız bir gerçekliktir. Sıklıkla etrafımızdaki bitkilerin, bakımını üstlendiğimiz ya da üstlenmediğimiz hayvanların öldüğünü görür, tanıdığımız insanların öldüğünü duyarız. Eğer ölen canlıyı yürekten seviyorsak, bu ölüm bizim için bir süreliğine kabul etmesi zor bir durum ve yaşaması zor duygular haline gelebilir. 

 Çocuklar hayatlarında var olan birçok konuyu merak ettikleri gibi ölümü de merak ederler ve anlamlandırma ihtiyacı duyarlar. Biz yetişkinler çocukken; çoğu zaman ölüm yokmuş gibi yapıldığı, bilinmesine izin verilmediği ya da ölümün yokluk halini betimlemek (ve muhtemelen olumsuz etkilerini azaltmak) için ‘çok uzaklara gitti’, ‘derin bir uykuya daldı’ ya da ‘gökyüzünden bizi izliyor’ gibi yanlış ifadeler kullandığı için, ‘ölümü biz nasıl algılıyoruz’dan çok, çocuklara nasıl anlatalım konusunda telaşlanma halini haklı ve yerinde buluyorum. 

 Gerçeklikten sapmayan, yaşa uygun, samimi açıklamalar yapmaya ve çocuğun zorlandığı noktalarda öz düzenlemesine yardımcı olmaya niyet etmek, ölüm konusunu çocuklara rehberlik etmek için temel adımlar olarak düşünülebilir. Bunun için ‘ben ölüm hakkında nasıl hissediyorum?’ ve ‘ölüm bana küçükken nasıl anlatılsaydı işler benim için bu kadar kaotik olmazdı?’ sorularının cevaplarını düşünerek başlayabilirsiniz.

 Peki bu niyet ve zihinsel hazırlıktan sonra, günlük hayatımızın bu kadar içinde olan ölüm konusunda çocuklarla konuşmaya nereden ve ne zaman başlamak gerekir? Direkt bir insanın ölümü ile başlamak yerine, önce bitki ve hayvanların ölümünden bahsetmek sizin için daha rahat olabileceği gibi çocukların bu süreci normalleştirmelerine de katkıda bulunacaktır. Ne zaman sorusunun cevabı ise bebeklikten itibaren! 

 Bebeklik anılarımızı net hatırlayamadığımız için olacak ki bazı insanlar bebeklerin etrafında yaşanan olayları ya da konuşmaları anlamadığını düşünür. Oysa ki birçok bilimsel çalışmada görüyoruz ki; bireylerin 0-2 yaş arasındaki deneyimleri, onların benlik algılarını ve ilişki biçimlerini yordayan çok önemli yaşantılar. Yaklaşık 4 yaşına doğru, çocuklar ölüm ile ilgili gelişimsel merak ve korkuları doğrultusunda daha yoğun soru sormaya başladığında, öncesinde yaptığınız konuşmalar hem size hem çocuğunuza yardımcı olacak. 

 Onlara yeşeren, büyüyen ve dökülen yaprakları anlatmakla başlayabilirsiniz. Sonrasında solan bir bitki gördüğünüzde ya da bir hayvanın ölüm haberi üzerine “Bu bitki/hayvan artık öldü. Yani onun için yaşamın sonu geldi. Artık eskisi gibi çiçek açamayacak/nefes alamayacak. Bu canlıyı seven insanlar böyle bir durumda hayal kırıklığı, üzüntü gibi duygular hissedebilirler ama bir süre sonra hayat tekrar normale döner.” gibi bir açıklama yapılabilir. 

 Çocuklar cevaplamakta zorlandığınız bir soru sorduğunda “Bunu bilmiyorum ama senin için öğrenebilirim.” diyerek sonra mutlaka dönüş yapmak ise hem basit hem de güvenilir bir seçenek. Ölüm korkusu yoğun yaşandığı zamanlarda ise “Ölüm senin için şu an zor bir konu gibi görünüyor, şimdi burada hepimiz iyiyiz ve güvendeyiz.” diyerek ve sarılarak sakinleşmesine yardımcı olabilirsiniz. 

 Sözel ifadelerimiz, davranışlarımızla desteklenerek tutarlılık oluştuğunda ancak çocukların bunu içselleştirmesi mümkün olabiliyor. Tüm bunlar sizin için oldukça zorsa, güvenilir bir uzmandan destek almayı deneyebilirsiniz. Bunun yerine, zorlandığınızda çocuklara gerçekçi olmayan vaatler ve ‘korkacak bir şey yok’ gibi tepkiler vermenin onları gerçeklerden çok daha fazla yaralayacağını unutmayın.

Uzman Gelişim Psikoloğu

Pınar Bilir

 

 

Yorum Yap