Çocukların ekosistemdeki bütüncül etkiyi anlamalarında yetişkinlerin sergilediği tavır ve kullandığı dil çok önemlidir. Bu nedenle öncelikle ekofobi nedir anlamakta fayda var. Basit tanımıyla ekofobi: İklim krizi karşısında yaşanan çaresizlik hissidir.
Zaman – mekan algıları henüz gelişmekte olan erken çocukluk dönemindeki, çoğunluğu büyük şehirlerde yaşayan çocuklara, dünyanın onlara göre çok uzak bir köşesindeki Amazon ormanlarını ya da buzullardaki erimeyi anlattığımızda, çocuk bu sorunun onu aştığı düşüncesiyle sorunu reddedebilir ya da görmezden gelebilir.
Öte yandan, yetişkinlerin bile duygusal olarak baş etmekte zorlandığı problemleri, çevre bilinci kazandırmak adına çocukların kucaklarına bomba gibi bıraktığımızda çocuk yüksek kaygı ve çaresizlik hissi içerine girebilir.
Fobi oluşmasını engellemek için önce, gidip görebileceği, dokunup hissedebileceği ve faydası olabileceğine inandığı çevre meseleleri ile başlamak gerekir.
Sokağındaki kedilere su verip, balkonundaki kuşları beslemek, en yakınındaki ağacın türü, bakımı, kimlere ev sahipliği yaptığı gibi ekosistemdeki önemi üstüne sohbet ederek onun nedenler ve sonuçlar arasında bağ kurmasını sağlamak kıymetli olur. Doğa ile empati kurabileceği oyunlar oynamak, olaya problem kanalından değil de sevgi kanalından yaklaşmak, o bağı güçlendirerek endişe yerini merak ve istekliliğe bırakacaktır.
“Sevgi olmadan bilgi kalıcı olmaz. Fakat sevgi önce gelirse bilgi kesinlikle arkasından gelecektir.” – David Sobel
İstem Sever